9 Haziran 2016 Perşembe

İnsan Davranışının Doğası Ve Kitle İnsanı Olarak Merkez Sağ Seçmeni


İnsan davranışlarının doğasını anlamak önemli.
Düşünen insanın davranışı:
 E, eylem vektörlerini, D, davranış yörüngelerini gösteriyor. 
Her vektör bağımsız bir eyleme işaret ediyor.

“Öncelikle insan davranışlarının doğası” ile doğal hareketlerin özü aynı değil. Doğal hareketler doğanın kaçınılmaz ve değiştirilemez düzenlilikleriyle yürüyor.

İnsan davranışlarının doğası ise  her insanda  değişmez biçimde  var olan bazı güdülerden etkileniyor. Bunlardan biri de “ İnsanın,  çok olanı, az olana tercih etmesi…”

İnsanın en akıldışı davranışlarında bile yönelimi “çok olana” doğrudur. Mal mülk edinmekten imtina eden zahitler en nihayetinde sınırsız bir ilâhi “zevki” hedeflerler. Yani “çok olanı az olana tercih etmek” insan davranışının “doğasının” bir parçasıdır.

Bunun yanı sıra insan çeşitli ahlâkî değerlere de sahiptir ve bu değerler kurallara kaynaklık ederek “neyin yapılmaması gerektiği” konusunda sınırlar oluştururlar.

Dolayısıyla “düşünen insan” için “eylem”, belli sebeplerle girişilen ve belli bir sonucu hedefleyen bir “davranıştır”. Dolayısıyla her eylem bir davranıştır ama her davranış bir eylem olmayabilir.

Düşünen insan için eylemin istikametini/yönelimini belirleyen şeyler  ahlaki uygunluk ( ki ahlâk dışı davranışları gizlemek, bunlardaki zararı asgariye indirecek şekilde bunları sınırlamak ve sonrasında özür dilemek dahi bu bağlamdadır…) ve daha sonrasında amaca uygunluktur.

Bu iki uygunluk ölçüsünün sürekli denetimlerle gözlenmesi ile eylem belli bir “düzenlilik” arz eder ki bu  içsel düzenliliğin “katılığı” onu “doğrusal” bir hale getirir. Bu doğrusallıkta eylemin  ahlâki ve aklî doğruluğuna duyulan inançla sürdürülme müddeti de önemli bir etkendir.

İşte insan eylemlerindeki düzenlilik fikri, sürekli denetlenen akılcı eylemlerin doğasının bize ilham ettiği bir fikirdir. Bu da bize eylemin “vektörel” bir davranış olduğu izlenimini verir. Eylemin başlangıcının ve belli bir ahlâkî ve akılcı yönünün olması, vektörün yön okunu, eylemin süresi de onun  uzunluğunu verir.

Eylem vektörü içinde kalan mikrovektörel sapmalar;
E1den En'e kadar
Şunu da göz önüne almalıyız ki eylemin içindeki küçük sapmalar vs eylemdeki  kararlılık ve doğruluk inancı devam ettiği müddetçe eylemin yönünü değiştirmez.

 İnsan ne zaman farklı bir amaca yönelir veya  fikirlerinin kökten değiştiğini düşünürse eyleminin yönü de ona göre değişir. 

Bu durumda insan hayatı boyunca değişik istikametlere sahip ve değişik şiddetlerde  vektörel eylemler gerçekleştirir.

Burada bütün bu benzetmelerin “düşünen insan” için geçerli olduğunu belirtmeliyiz. Düşünen insan dahi davranışlarında akılcılığın ve ahlâkî sınırlamanın dışına çıkabilir, bu insan olmanın kaçınılmaz sonucudur. Burada önemli olan düşünen insanın davranışlarına “genel olarak” aklın ve ahlâkın egemen olmasıdır. İçkinin zararlarını bilen akılcı insan, zararlarını bilse bile rahatlamak için içki içebilir. Meselâ filozofların, sataçıların, akademisyenlerin vs.  eşlerini aldattıkları vakidir. Buna rağmen onlar bize kendi davranışlarının yargılanmasını da içeren ahlâkî ve akılcı yargılama ölçüleri sundukları için “örnek” insanlar sayılmışlardır.

Toplumun çoğunluğu ise genellikle kısa süreli “eylemlerde” bulunurlar. Bu çoğunluğun hayatı, çoğunluğunu geri kalanına uyarak onların davranışlarını taklit etmek ve böylece kendiliğinden refaha ve zevkle ulaşmakla ilgilidir. Dolayısıyla çoğunluğun davranışları genel olarak  “ vektörel bir eylem” olmaktan daha doğrusu bir eylem olmaktan uzaktır.

Çoğunluğun davranışları içindeki refah ve zevk güdüsünü insan varoluşundan almakla beraber genellikle sürü hayvanlarının “hayatta kalma” davranışından pek de  farklı değildir. Sürü hayvanlarının davranışları nasıl yiyeceğe, kaçınmaya ve çiftleşmeye yönelik otomatizmlerden ibaretse, çoğunluk(kitle) insanının davranışları da bunlara yöneliktir.

Dolayısıyla kitle insanının davranışlarında akılcı kesintilere  pek az rastlayabiliriz.   Kitle insanının davranışlarında  yön değişikliği genellikle hayvani güdülerin yönlendirmesiyle meydana geldiğinden, onun davranışlarında “doğrusallık” ancak anlıktır.

Bu tahlillerin Türk toplumu için önemi nedir?

Kitle insanı davranış yörüngesi
“Kitle insanı”, merkez sağda ifadesini bulan seçmen tipidir.  Merkez sağ seçmeni, hayatındaki seçimleri, konuyla ilgili uzmanların kararlarına dayandırarak her türlü akılcı sorumluluktan kaçan ve duyusal/ duygusal seçimler için de en yakın zevk odağını hedefleyerek yaşamayı, adeta bakteriyel düzeyde bir “maliyet hesabıyla” amaç edinmiş bir  kitledir. Dolayısıyla bu kitlenin hayatında,  herhangi bir tutarlı ahlâki ve akılcı eylem bulmak son derece zordur.

Peki ama merkez sağ seçmenine hakaret mi etmeye çalışıyoruz? Elbette hayır. Yalnız şu unutulmamalıdır ki içlerinde felsefeciler, sanatçılar vs olan bir toplumun topyekûn düzeni ve yaşam tarzı “merkez sağ seçmenin” güdülenimiyle  belirlenmektedir.

Bütün bunlar ne anlama gelmektedir? Bütün bunlar merkez sağ seçmeninin adeta sürü hayvanına yakın akıldışı zevk ve kaçınma yönelimlerinin, ancak akılla yaşatılabilecek bir devlet düzenine hükmetmesinin ne deni tehlikeli olacağını anlamamız gerektiği, anlamına gelmektedir.

Çünkü ülkemizde cari   olan “sınırsız demokrasi” bizi, davranışlarında en ufak bir sorumluluk hissetmeyen, davranışlarında en ufak bir akılcı amaç ve ahlâkî denetim taşımayan, başkalarından dolayı yaşayıp başkalarını yok etmekten çekinmeyen “asalak” bir kitle insanı  tipine esir edilmeye götürüyor.

İnsan davranışının doğasına  inmekten sakındığımız müddetçe ahlâkımızın ve toplumsal düzenimizin bu  iki yüzlü ve istikrarsız kitlelerce  sömürülmesini engelleyemeyiz. Ulusumuzun geleceğe bırakacağı sağlam davranışsal bir miras olmadıkça ülke bütünlüğünü korumamız da zorlaşacaktır. Çünkü ülkeyi tehdit eden etnik ve dinci ayrılıkçılığı ve şiddeti kullanan her gücün en temel  aracı, davranışlarımızın güdüleri üzerinde yürütülen kışkırtma ve çarpıtmadır.

Eğitimimizin temel amacı bu yüzden, çocuklarımıza “doğru davranışsal güdüleri” kazandırmak olmalıdır. Bu da   sorumlulukta kaçarak zevke ulaşmayı hedeflemiş bedavacı bir merkez sağ seçmeni kitlesiyle başarılabilecek bir iş değildir.




4 yorum:

Derya Talipağaoğlu dedi ki...

Merkez sağ seçmenin davranışlarına ilişkin irdeleniz daha çok su kaldırır gözüküyor. Sayın yazar bilimsel temellendirmeleriniz ile birlikte fiziksel koşulları da yönlendirici olarak ele almalısınız. Atlamış olabilirim ancak sizin yazınızın benzeri bir yaklaşımla bu konu ele alınmamıştı. Ellerinize sağlık.

Afşar Çelik dedi ki...

Sağ seçmenin davranışlarındaki fiziksel etkiler, onu rasyonel açıdan değil anlaşıldığı kadarıyla ancak refleksif olarak belki bbu yüzden daha ziyade "animal" bir biçimde etkiliyor. Öte yandan dağ başlarındaki köylerde bile uydu çanaklarının bulunması, fiziksel etkiyi daha ihmal ediyor gibime geliyor.

Elbette her akıl yürütme yoruma eleştiriye muhtaçtır. Bütün delikleri kapatılmış, su geçirmez bir yazı yazmak ancak "ayet kudretinde" olursa mümkündür.

Yorumunuz için teşekkürler. Yazınızı da sabırsızlıkla bekliyoruz.

Saygılar, değerli yazarımız.

Orhun dedi ki...

"Sağlam davranışsal miras" bırakmak ve "doğru davranışsal güdüleri" kazandırmaktan gireceğim konuya hocam.

Naçizane; yukarıdaki kavramlar ahlaki bir temel üzerine dayandıkça ve o temel sallanmadıkça sapasağlam işliyor. İyi-kötü son 30 seneye gelene kadar da işliyordu yahut işlediği izlenimi veriyordu.

Bu noktada basit bir muhalefetim var: Ahlaki temelli davranışlarınızın "somut sonuç" getirmediği, daha kötüsü getirme ümidi kalmadığı yerde, "davranışsal miras"ın sürekliliği nasıl sağlanacak?

Örnek; 10 yıldan beri özel sektörde iç denetimde çalışıyorum. Yazdığım veya yazdırdığım raporlar hemen hemen hiç dikkate alınmıyor hatta alınmış gibi bile yapılmıyor. Kendimce ahlaki temellerden mülhem "düzeltme amaçlı" davranışım ne kendime ne de kuruma somut bir sonuç üretmiyor. Herşey dostlar alışverişte görsün / yasak savmak kıvamında yaşanıyor.

Açıkçası bu durumda davranış rotasındaki netlik kayboluyor. Siz de günü doldurmaya çalışıyorsunuz.

Tekrar etsem: Somut sonuç olmayan davranışları -ne kadar iyi olursa olsun- ne kadar sürdürebilirsiniz?

Saygılar, selamlar.

Afşar Çelik dedi ki...

Orhun Bey,

Ben yorumların yazıyı desteklemesinden ziyade dikkatli okumalara dayanmasından hoşlanıyorum. Sizin yorumlarınız da böyle. Bu açıdan çok teşekkür ediyorum.

Sorunuza ve "muhalafetinize" gelirsek. Ahlâk bir lüks değildir. Ahlâk insanın hayatta kalabilmesinin, toplumlaşabilmesinin tek yoludur.

Diyelim ki sizin raporlarınız dikkate alınmıyor. Bu sizin raporlarınızın ortaya koyduğu gerçekleri ortdan kaldırıyor mu? Elbette hayır. Yarın sizin raporlarınıza gösterilen ahlâkî ilgisizlik, gerçeklere göz yummak ve böylece de muhtemel bir kaza olarak ortaya çıkabilir mi? Evet!

Peki o zaman sizin o raporları yazmamış olmanız mı yoksa yazamamış olamnız mı önem arz edecektir. gereği yerine getirilmemiş bile olsa o raporlar "Ne yapılması gerektiğine" dair gerçeğin birer anıtı olarak geleceğe kalacaktır.

O halde kendinize şunu sorabilirsiniz. " Dikkate alınmayan ama alındıkları takdirde kazaları önleyecek raporları yazmaya devam etmek mi daha ahlâkîdir? Yoksa zaten umursanmadıklarını düşünerek kaza ihtimallrini gizleyen raporlar mı yazmak daha ahlâkîdir?

Unutmayınız, ahlâk başkalarına zarar vermemek iradesidir fakat bunun sorumluluğu ve kaynağı insanın kendisindedir.

Başkalarının sizi umursamamasından dolayı nsıl hırsızlık yapmıyorsanız, ahlâklı iş yapmaktan da bu yüzden vazgeçemezsiniz. Yani? Yani ahlâkınızın somut sonuçları başkalarından gelmez, sizden gelir.Ahlâkınızın somut sonucu raporlarınızdır. Başkasının ahlâksızlığı bizi ne ahlâksızlık yapmak için teşvik edebilir ne de herhangi bir ahlâksızlığımız için emsal teşkil edebilir.

Sıkmayın canınızı.
Her zaman bekliyorum, saygılar.