7 Ağustos 2015 Cuma

Şehirlere Sızan Etnik Terör Ve Kürt Etnik Bilinci


İki, üç yıl öncesine kadar terör, nispeten sınırlı ve kimliksiz bir mahiyetteydi.  Bölücü terörün sınırlılığı dağlarda barınmasındandı.

Bölücü terör  yine Kürtler adına yürütülüyordu ama şehirlere nüfuz edişi  en azından sınırlı  görünüyordu.

Dağlar yalıtılmış yerlerdir. Dolayısıyla dağa çıkan adam toplumdan yalıtılmayı peşinen kabul etmiştir.  Dağlar, kendi başlarına yaşamak, sorumluluk almak istemeyen, kanunlarla bağlanmaktan kaçanların sığındıkları yerlerdir. Dağlar ancak şiddetin ve başkaldırının sahipleri için güvenlidir. Bu şiddet bir  nefs-i müdafaa için de olsa dağların  erişilmezliğinin cazibesi değişmez.

Oysa şehirler insanların gönüllü olarak birbirleriyle karıştıkları,  iletişime ve etkileşime en açık yerlerdir. Bu yüzden şehirlerde insanlar öncelikle birbirlerine karşı nazik davranır ve   varlıklarına karşı muhtemel bir saldırı olmaması için daha en başta bireysel olarak  kurallara uymak ihtiyacı hissederler. Bu karşılıklı ve ancak nezaketle ortaya konan dokun-ul-mazlık  anlaşması ile karmakarışık bir ilişkiler ağı içinde hayat, güvenle sürdürülür.

Terör örgütlerinin  arzusu toplumun genelinde yaygı bir korku dalgası yaratarak  taleplerini kabul ettirmektir. PKK da toplumun genelinde bir korku ve yılgınlık yaratmak istiyor. Halkın genelinde meydana gelecek  bu yılgınlığı da satılmış okur yazarlarla “savaş karşıtlığına”  dönüştürmeye çalışıyor. Savaş, genel olarak kötü ise düz mantıkla PKK gibi bir örgütle savaşmak da kötü olmalı.

Ama bu işin ayrı bir yönü.

İşin hali hazırda daha vahim yönü, terörün şehir toplumuna sızmış olması.  Etnik Kürt terörünün şehre sızması şehrin, nezaketle  beliren doku-ul-mazlık  kuralını ihlâl anlamına geliyor. Etnik Kürt terörü, şehir ahalisini etnik kökenlerine göre ayırıyor ve şehrin  ilişkilerini  buna göre düzenlemeye başlıyor.

Şehir yaşantısının kökeninde şehrin, etrafında kümelendiği bir ulusal  emniyet ve adalet tekeli varken etnik Kürt terörü şehrin bu temellerini yıkmaya yöneliyor.

İşin kötüsü artık şehir toplumunda Kürt kökenliler de bu çabaya bilinçli ya da bilinçsiz destek oluyor.  Çünkü Kürt kökenli yurttaşlarımız feodal ilişkiler ağını şehirde de sürdürüyor. Feodal ilişkiler ağında  ise bireysel iradelerin ve  aşkın bir hukuk egemenliğinin yeri yoktur.

KCK vs denen yapılar, Kürt etnisitesinin feodal yapılanmasının,   etnik terörce  şehir hayatı içinde örgütlendirilmesinden başka bir şey değildir.

Bu açıdan Kürt etnik terörü başarıya ulaşmıştır. Çünkü artık şehir yaşantısı içinde Türk mahkemelerini tanımayan, Türk olmamakla övünen, Türklerle iş ilişkisi kurmaktan kaçınan, toplumun genel değerlerinden  ayrı olmayı yiğitlik ve hak kabul eden bir etnik grup ortaya çıktı.

Kürt etnik terörü, uluslaşmanın toplumsal alanı olan şehir  hayatını terörize ederken aynı zamanda onu Kürt ayrılıkçılığının nefret duygularıyla zehirledi. Bugün Doğu ve Güneydoğu şehirlerinde ortaya çıkan şey bu yüzden sadece  terör örgütünün silahlı çatışmalarından ibaret değil.

Bu şehirlerde ortaya çıkan şey, Kürt etnik terörüyle cesaret bulan ve nefretleri bilenerek kendilerince  haklılaştırılan Kürt feodal yapılanmasının ilân edilmemiş iç savaşıdır.

Bu savaşta, Kürt etnik terörünün en büyük kazanımı,  şehir yaşantısında kendine meşru bir zemin elde edebilmiş olmasıdır.

Bunun sebebi de devletin  popülist  dinci sağ  bir partinin Kürt etnisitesine yaranarak Türk devletini dönüştürebileceğini sanmasıdır.

Şehir yaşantısının güvenlik güçlerince derhal Kürt etnik teröründen arındırılması, bu örgütlenmenin her türlü uzantısının toplumdan acilen ayıklanması, örgüt üyelerinin vatandaşlıktan çıkarmak dahil her şekilde cezalandırılması için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Ayrıca şehir içinde silâhlı çatışmaların kesin  şekilde sonlandırılması için “Vur!” emri acilen çıkarılmalıdır. Çünkü ister kabul edelim ister etmeyelim bu yapılmazsa   silâhlı Kürt etnik terörü Doğu ve  Güneydoğu  şehirlerinden ülkenin geri kalanına tahmin edilemeyecek kadar hızlı yayılabilecektir. Bu konu zaten  Oslo ihanet mutabakatında açıkça dile getirilmişti.

Kürt etnik terörünün şehir yapılanması derhal engellenmediği takdirde toplumsa karşılıklı nezaket ve güven duygusu geri dönülmez biçimde tahrip olacaktır. Ülkenin  bir bölümünün Kürdistan olarak ayrılması mümkündür ama bu durumda  hiç kimse, düşmanın yandaşı olduğunu düşündüğü herhangi bir Kürt kökenli insanla nezakete ve güvene dayanan bir komşuluk ilişkisi geliştirmek istemeyecektir. Şehrin yarattığı uygarlık ortamının en büyük düşmanı etnik feodal Kürt  yapılanması ve bu yapılanmadan beslenen silâhlı kalkışmadır.

Bu tehlikeye karşı popülist dinci sağ iktidar, gerekli önlemi almakta yetersiz ve hatta  isteksiz kalabilir. Ama şunu unutulmamalıdır: Türk ulusal egemenliğinin  toplumsal  alanı olan şehirler  o şehirlerin Türk sakinlerince içinde  Kürt uzlaşması olsun ya da olmasın, mutlaka savunulacaktır, her ne pahasına olursa olsun.







2 yorum:

Orhun dedi ki...

Şehirlere yayılan terör, yılların zihinsel ve fiziksel hazırlığını taşıyor. Şu zamanda elimize bir "imkan" daha geçti: Olayları büyümeden engellemek ve yaşam tarzımıza etkisini sınırlandırmak, sonrasında da artık son vermek...
Yoksa iç savaşa gideceğiz.

Aklınıza, kaleminize sağlık... Saygılar..

Afşar Çelik dedi ki...

Yorum için teşekkürler. Çok haklısınız. Umarım devlet aklı da bunu düşünür.