23 Kasım 2018 Cuma

Küresel Terörizmin Şafağında Yeni Bir Uluslararası İlişkiler Anlayışı Önerisi






Şimdiye kadarki uluslar mücadelesi birkaç enstrümanla yürütüldü.

Bunların en eskisi, sömürgecilik döneminden kalma “ toplumsal yarılma enstrümanı” diyebileceğimiz “böl ve yönet”  stratejisiydi.

Bu strateji uzun zaman kullanışlı olarak kaldı. Çünkü öncelikle iletişim araçları bugünkü kadar hızlı değildi. Ayrıca ulaşım sektörü de bugünkü kadar gelişmiş değildi. Dolayısıyla yönetilecek nüfusun yerli yerinde kalacağına dair  sömürgecilerin güçlü teminatları vardı.

Oysa bugün iletişim hemen hemen hiçbir hükümetin güç yetiremeyeceği kadar yaygınlaşmış durumda. Dolayısıyla istihbarat sektörü de bu iletişim yoğunluğunda bir bataklığa dönmüş durumda.

İletişimin ve ulaşımın küreselleşmesi terör denen siyasi olayı da başka bir çerçeveye taşıyor.

Terör özellikle 70’ler  ve 80’ler sinemasında , ancak çok fanatik ve sınırlı katılımlı intihara eğilimli  küçük grupların  düzenledikleri istisnai  şiddet eylemleri olarak geçiyordu.

Sömürgeci ülkeler ya kendilerine bağlı yerel hükümetler yaratarak ya da gütmek istedikleri ülkeleri bu paralı askerler aracılığıyla istikrarsızlaştırarak dünyada kendi nüfus alanlarını korumağa çalışırlardı ki bu açıdan PKK tam da böylesi bir taşeron cinayet şebekesidir.

Özellikle Amerikan evanjelistlerinin hayalcilikleri yüzünden parçalanan Ortadoğu ülkelerinin içinden fışkıran ve sonradan dizginlenemeyen etnikçilik ve köktencilik terörizmin bildiğimiz sınırlı ve istisnai yapısını bir anda değiştiriverdi. Daha önce  yerleşik nüfus yapısına göre oluşturulmuş bölgenin  toplumsal yapısının doğal uzantısı gibi görünen “modernist” diktatörlükler yerlerini, kabilelerin ve mezheplerin kaotik cehennemine bıraktı.

Böylece, eskiden sınırlı bir eylem olarak görülen terör, gerek büyük nüfusların devlet otoritesinden uzak kalmalarıyla gerekse etkin devletlerin yozlaştırıcı tesirleriyle bozulan demokrasilerle bir anda “kendi başına hareket eden bir devlet” gibi görünmeğe başladı.

Suriye iç savaşında bunu yaşadık. Irak’ta ABD zorlamasıyla oluşturulan yapı da aynen böyle ve işin kötüsü aynı yapı bize kabul ettirilmeğe çalışılıyor.

Terör artık bir grup entelektüel manyağın ideolojik korku salma  eylemi olmaktan çıkmıştı. O artık başı bozuk her kabilenin, elindeki silahla yaşadığı sürü bölgesinde, kendince bir egemenlik kurmak  aracıydı.  Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yürütülen BOP’un haritası, artık modern ulsal devletlere ait değildi. Bu harita eline silahlı güç geçirmiş sayısız kabilenin ve mezhebin cirit attığı bir kaos haritasıydı.

Bu arada meydana gelen kontrolü güç büyük göç dalgaları aynı istikrarsızlığın eski sömürgecilerin ülkelerine sıçraması ihtimalini gündeme getiriyordu. Artık uluslar arası ilişkilerde ulusların mülkiyetinde çalışır gibi görünen terör örgütleri yoktu. Terör artık istisna olmaktan çıkıp bölge  ülkelerinin gayrı resmi rejimi haline gelmişti.

Bu durum artık hiçbir terör eyleminin uygar dünyadan o kadarda uzak olmadığını gösteriyordu. Nitekim “Cizre Bodrum’a o kadar da uzak değil!” diyerek Türk Ulusu'nu tehdit eden Kürtçü sözde  bir siyasetçi, bu gerçeği dile getiriyordu.

Ülkelerindeki durumdan kaçarak uygar dünyaya sığınan Müslüman göçmenler sığındıkları ülkede , kaçtıkları ülkelerinin rejimlerinin propagandasını yapmaya başlamışlardı.

Bu durumda etkin ülkelerin birbirleri aleyhine kullanabilecekleri düzensiz ve silinebilir küçük  ölçekli , finanse edilebilir terör dönemi kapanmıştı. Çünkü Pandora’nın kutusunu açtıklarında, terörün artık dünyanın bir kısmını fiilen yönetmesine de yol açmışlardı.
 O halde Onur Öymen’in silahsız savaş dediği diplomasi için  artık ne gibi bir argüman değişikliğine gidilmeliydi?

Bugün karşımızda birbirleriyle fiilen veya dolaylı olarak savaşan ulusal devletler yok. Bugün karşımızda ilân etmedikleri savaşları, tektipleştirmedikleri kıyafetlerle ve alabildiğine istismar ettikleri vatandaşlıklarıyla yürüten bölgesel terör baronlukları var.

Dolayısıyla artık  mesela bölgedeki özellikle silahlı illegal Kürt hareketleri, bir yandan normal savaş kuralları dahilinde kesin  ve sorgusuz bir şekilde yok edilmeleri gerekirken reddettikleri vatandaşlıkların hukuksal lükslerini kullanmaya hâlâ devam ederek kendilerine bir meşruiyet alanı yaratmak istiyorlar.

Eskiden yalnızca sahiplerinin kaplarına koyduğuyla yetinen “teröristler” artık kaçak yakıt, uyuşturucu, silah ve insan ticaretiyle kendi finans ağını oluşturmuş bulunuyor.

Almanya’da PKKlılar ve  onları sempatizanları artık ciddi şekilde izleniyor.

İngiltere’de Türk vatandaşı Kürt kökenli yerleşimcilerin sosyal hayatları mercek altına alınıyor.

O halde ne yapılması gerekiyor?

Yapılması gereken şeyler  şunlar olabilir:
1-      Ulusal devletler, etnik ve dinsel terörü, birbirlerine karşı kullanmaktan vazgeçmelidir.

2-      Ulusal devletler  kontrolsüz göç dalgalarının ülkelerinde yaratabileceği çarpık demografik problemleri engellemek için  göçmen alımı durdurulmalı ya da nitelikli ve bilinçli  göçmen adaylarının talepleri göz önüne alınarak ülkelere üretici iş gücünün girmesi dışında bir izin  verilmemeli.


3-      Ulusal devletler bölgelerindeki her türlü etnik ve dinsel terör konusunda işbirliği  yaparak iç hukuklarında bu tür örgütlerin gerek militanlarının gerekse sempatizanların artık hiçbir ulusal ülkede vatandaşlık hukukundan yararlanamayacağını kabul etmelidirler.

4-      Bu iş birliği çerçevesinde, resmi bir üniforması olmayan, uluslar arası tanınmaya sahip bir savaş ilanı belgeleyemeyen,  resmi  ve kayıtlı bir mühimmat kullanmayan bütün silahlı kişi ve örgütler bulundukları yerde derhal imha edilmelidir. Bu insanların herhangi bir   usul hukukundan yararlanmaları, sahip oldukları vatandaşlıkları zımnen reddetmeleri ile ortadan kalkmış durumdadır.


5-      Teröristlerin aile üyeleri, yakınları ile ilgili bilgiler, ulusal ülkelerin emniyet teşkilâtlarınca ortak bir veri tabanında toplanmalı ve bu insanların uluslararası dolaşımları sıkı şekilde denetlenmeli ve göçmenlik talepleri engellenmelidir.

6-      Bu sistemin en dar kapsamda çalıştırılması muhtemel insan hakları ihlallerinin önüne geçecektir. Bu yüzden
a-      Bölgede etnik bir Kürt devleti kurmak için dört ülkeden toprak talep eden her türlü silâhlı Kürtçü örgütün gerek silahlı gerek silahsız kanatlarının ve muhtemel siyasal destekçilerinin ülkelerinde vatandaşlıktan çıkarılmaları ve yakınlarına kalıcı temel  mülkiyet ve ifade hürriyeti kısıtlaması getirilmeli. Terör örgütlerine doğrudan destek ve onay verenlerin aile üyeleri kalıcı olarak devlet hizmetine girmekten men edilmesl.
b-      Bölgede faaliyet gösteren şeriatçı terör örgütlerinin hepsi ortak operasyonlarla ortadan kaldırılmalı ve bu örgütlerin üyelerinin yakınları da bulundukları ülkelerde sürekli denetim altında tutulmalıdır.
Not: Bu mutabakat öncelikli olarak Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yla sınırlı tutulmalıdır. Çünkü örneğin Doğu Türkistan’daki Çin varlığı gayrı meşru bir biçimde devam etmektedir. Dolayısıyla  gayrı meşru bir biçimde toprak işgal eden ülkelerin “terörizm” tanımlamalarının da mutabakata dahil edilmesi, mutabakatın gerçekçi ve uygulanabilir olmasını engelleyecektir.

Bu konularda sağlanabilecek bir mutabakat, dünyanın üretim lokomotifliğini yapan az sayıdaki ulusal devletin iç ve dış barışlarının sağlanmasına önemli oranda yardım edecektir. Böyle bir mutabakat, ulusal devletler arasında kalıcı barışı ve bu barışın sağladığı istikrarlı ticaret ortamının zenginleştirici etkisini de ortaya çıkaracaktır.

Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki etnik projeler artık ters tepmiş ve uygar dünyayı tehdit eder hale gelmiştir. Bu gerçek ışığında, ulusal devletlerin  birbirlerinin kültürüne ve egemenliğine saygı duyarak yeni bir uygarlık zemininde, birbirlerinin ulusal kültürlerinden  en yüksek düzeyde yararlanmalarına imkân  verecek işbirliklerine gitmeleri mümkün olabilecektir. Bütün bunları yapabilmek için gereken finansman da bölgedeki terör odakları uluslar arası bir işbirliğiyle yok edildiğinde zaten kendiliğinden tasarruf edilebilecektir.

Küresel terörizmin egemenliğine karşı dünyanın bütün uluslaşmış toplumları artık önyargısız  ve hesapsız bir şekilde birleşmelidir.





2 yorum:

Unknown dedi ki...

En güzel işi Rusya yaptı iyi bir "istihbarat ve imha ekibi "candır gerisi heyecandır.

Afşar Çelik dedi ki...

Temel "Ha biz ne deduk?" demiş ya...